Hukuk ulusaldır, yani yereldir; her ülkenin hukuku kendine özgüdür. Bilgi çağındaki baş döndürücü gelişmeler fikri mülkiyet hukukunda inanılmaz değişikliklere yol açmıştır. Hukuk kuralları ulusal nitelik taşımasına rağmen, bu alandaki değişiklikler uluslararası anlaşmalar yoluyla belirli bir ölçüde evrensel nitelik kazanmıştır. Ne var ki, uluslararası anlaşmalar yoluyla yapılan tüm uyumlaştırmalara rağmen, fikri mülkiyet hukuku bugün de ulusal karakterini muhafaza etmektedir. Özetle, fikri mülkiyet hukukunda ulusallık hala çok baskındır.
Günümüzde orta ölçekli firmalar dahi bulundukları ülkelerin dışında üretim, satış ve pazarlama gibi ticari faaliyetlerin içindedir. Yani ticaret evrenseldir. Dolayısıyla, uluslararası arenada faaliyet gösteren ticari oyuncular, fikri mülkiyet haklarının uluslararası ölçekte korunmasına kayıtsız kalamaz.
Uluslararası ticaret yapan firmaların çoğu bakımından, Türkiye pazarı göz ardı edilebilir olmaktan çıkmıştır. Zira IMF verilerine göre, satın alma paritesi esas alındığında 932 milyar $ ile Türkiye, dünyanın on altıncı büyük ekonomisidir. 2008 krizinden hızla çıkabilen ve % 10,3’lük büyüme ile Çin’den sonra dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Türkiye’dir.
Ekonominin güçlenmesi ve toplumdaki bilinçlenmeyle birlikte Türkiye, önceki yıllara oranla Ar-Ge harcamalarına önemli miktarda pay ayırmaya başlamıştır. 2008 yılı verilerine göre Türkiye, Ar-Ge’ye yaklaşık 5.4 milyar $ harcamıştır. Bu rakamın, GSMH’ya oranı binde 7,3’tür. Hükümetin, 2013 yılı hedefi ise bu payı yüzde 2’ye çıkarmaktır. Son birkaç yılda kamu bütçesinden Ar-Ge’ye hatırı sayılır miktarda pay aktarılmıştır ve aktarılacaktır. Başka bir deyişle, Ar-Ge harcamaları hızlı bir artış eğiliminde olup, bu eğilim daha da hızlanacaktır.
Nitekim Türkiye’de son yıllarda gerek yerli gerekse yabancı firmaların, marka ve patent başvuru sayıları da önemli ölçüde artmıştır. Bugün Türkiye’de yılda yetmiş binin üzerinde marka başvurusu yapılmakta olup, bunun yaklaşık on iki bin adedi yabancı uyruklu kişilere aittir. Bu sayı ile Türkiye, marka başvurularında Avrupa’da üçüncü sıradadır. Oysa 1995 yılında yerli-yabancı toplam marka başvuru sayısı sadece on altı bin civarındaydı. Aynı tarihte yaklaşık bin beş yüz olan patent başvuru sayısı ise, 2009 yılında yedi binlere tırmanmıştır. 2010 yılı sonunda patent ve faydalı model başvuru sayısının on bini aşması beklenmektedir. Son yıllarda yıllık tasarım başvuru sayısı da otuz binlere ulaşmıştır. Bu rakamlar, uluslararası ticaret yapan firmalarca Türk pazarının göz ardı edilemeyeceği yönündeki tespitimizi doğrulamaktadır.
Bu çalışmada, fikri mülkiyet hukukunun hemen her alanına ilişkin genel açıklamalara yer verildikten sonra, sorunlu konulara odaklanılmıştır. Tanınmış markalarda olduğu gibi, bu sorunların bir kısmı, konunun doğası gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık, tescilsiz bir buluşun veya tasarımın süresiz olarak haksız rekabet hükümleri ile korunması gibi Türkiye’ye has uygulamalardan çıkan sorunlar da incelenmiştir.
Çalışmamızın ana teması, Türk fikri mülkiyet hukukuna has ilke ve uygulamaların incelenmesidir. Okuyucu bir yandan fikri mülkiyetin sorunlu alanlarında Türk hukuk uygulaması ile tanışacak, diğer yandan dünyadaki genel uygulamalardan sapmaları izleyebilecektir.